DATÇA

Monday, August 06, 2007

EN KÜÇÜK SATICI

BANA OYUNCAK KALMADI, ANNE!


Datça Anadolu Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni. Yalnız okulda değil, her zaman her yerde öğretmen. Yaz aylarında Datça’da herkesin yaptığı gibi akşam yemeğinden sonra limana doğru yürüyüşe çıkmıştı Hayriye Öğretmen. Beraberindekiler kendi iki çocuğuyla birlikte hepsi altı çocuktu, kızlı erkekli. Dördü, komşusuna misafirliğe gelenlerin çocuklarıydı.
Cumhuriyet meydanı’nın karşılarında, ana cadde üstünde hediyelik eşya satan küçük dükkanın önünden geçiyorlardı. Dükkanın önünde tabureye oturmuş, önünde bir tepsi, tepsinin içinde beş altı tane kullanılmış basit oyuncak. Her çeşit renkten plastik oyuncaklar. Satıcı, ya üç ya da dört yaşlarında bir kız çocuğu… Datça’nın o akşamki en küçük satıcısı olabilir. Hayriye öğretmen durunca çocuklarda durdu. Küçük satıcıya ve sergilediği oyuncaklarına baktılar. Görüntü ilginçti. Hayrıye Öğretmen tepsidekileri işaret ederek sordu:
-Bunlar kimin?
-Benim.
-Neden buraya getirdin, satıyor musun?
-Evet.
-Kaça?
-Ne alıysanız biy liya.
Hayriyanım yanındaki çocuklara sordu:
-Çocuklar! Yanınızda harçlıklarınız var mı?
Sanki sınıftalarmış gibi, hep bir ağızdan:
-var!
-Haydi, bu kardeşinizi mutlu edelim. Herkes kendine bi oyuncak alsın. Olur mu?
-Olur.
Herkes birer YTL çıkardı cebinden. Rastgele birer oyuncak seçtiler ve birer YTL yi satıcıya verdiler. Önündeki tepsi boşalınca satıcı çocuk, bi’elindeki paralara bi’de boş tepsiyebaktı, ağlayarak dükkanda müşterilerle ilgilenmekte olan annesine seslendi:
-Anne be!Oyuncaklarımın hepşini aydılar. Bene oyuncak kalmadı…
Maksat satıcıyı mutlu etmek değil miydi? Herkes oyuncakları tepsiye koydu, paralarını geri aldılar. Satıcı çocuk sevinmişti. İçerdeki annesine tekrar, mutlulukla seslendi:
-Anne, oyuncaklayımı geyi aldım!
Hayriye öğretmen ve çocuklar gülerek limandaki kalabalığa karıştılar…